Foçada Mitolojik Efsaneler Neler ?

Foça Hakkında Mitolojik Efsaneler ?

Öyle bir İlçe düşünün , Zamanın Ticaret limanı Merkezi şehri şimdi ise Balıkçı kasabası Gizli Turist merkezi.Binlerce yıla sığmayacak bir tarihi size tamamen anlatamam belki ama kısaca efsaneleri hakında size önemli bilgiler vermek isterim.

Mitolojik efsaneler :

Foça Mitolojik efsaneler bakımından destansı bir geçmişe sahip Türkiyenin batısı yani ege denizinde cereyana gelmş neredeyse tüm hikayelerin bir kısmında Foça yer almak yada foça dan geçmekte. Yani tarih Foçadan geçiyor diyebiliriz Ege kıyıları zaten bu bakımdan resmen zengin hatta topraktan tarih akar derler ya gerçekten öyle.
Şehir efsaneleri altın küp bulmaca :) bu kısmı çok sevdim tarlasını sürerken antik şehrin duvarlarına tapanını süren yanlışlıkla milyonluk parçaları çapasıyla çıkaranlar yada evinin duvarı yıkılıp altından malikane parası değerinde antikalar bulanlarla doludur EGE.
Ama tarihte eskiye gidecek olursak bu mitolojik efsanelerin başında HOMEROS'un Odiseuss'u (Odysseia) gelir.


Homeros Şiirin de şu dizelerle binlerce yıl sonra bile anlatılacak bu destanı ölümsüzleştirmiş.


Ulu tanrıça kirke ne yapın yapın,

Tanrısal sirenlerden sakının dedi bana..

Büyüleyen seslerinden çiçekli çayırlarından sakının

Sen dinle o sesi, ama bağlasınlar ayakta seni

Kollarıdan bacaklarından orta direğe..

Böyle dedim ve uyardım arkadaşlarımı.

Bu ara gemimiz sirenlerin adasına varmıştı bile..

Çünkü itici bir rüzgar esiyordu arkamızdan..

Derken rüzgar düştü, deniz oldu çarşaf gibi.

Bir tanrı bütün dalgaları dindirmişti.

Yoldaşlarım kalkıp geminin yelkenlerini topladılar,

Sonra da kürekleriyle döve döve köpürttüler denizi.

O zaman ben tunç kılıcımla mum peteğini parçaladım ufak ufak,

Ezdim güçlü ellerimle mumu. Sürdüm arkadaşlarımın kulaklarına.

Duymaz oldular artık sirenleri..

Onlarda bağladılar kollarımdan bacaklarımdan orta direğe beni..

Sonra vurdular kürekleriyle kırçıl denize durmadan..

Bir sıvışsak göz açıp kapayıncaya dek şuradan- dedik.

Ama gözlerinden kaçmadı yakından geçen hızlı gemi sirenlerin.

Çınlayan sesleriyle hemen başladılar ezgiye:

Gel buraya, dillere destan Odysseus, Akhaların şanı şerefi.

Durdur geminide duy bizim sesimizi.

Hiçbir zaman bir kara gemi buradan geçemedi,

Durup dinlemeden ağzımdan çıkan tatlı ezgileri,

Dinlerler doya doya, daha çok şey öğrenip öyle giderler,

Biliriz biz engin Troya'da olup bitenleri..

Güzelim sesleriyle onlar böyle diyorlardı ve dinlemek istiyordu benim gönlüm,

Kaşlarımla işmar verdim arkadaşlara çözün dedim beni Onlarsa ha bire kürek çekiyorlardı iki büklüm..

Az sonra epey uzaklaşmıştık sirenlerden Artık duymaz olmuştuk seslerini...



Bu şekilde anlattığı sirenler , foçada bulunmaktadır. Hatta Adacıkların üstünde hala benzeri heykelsi figürler görenleri şaşırtmaktadır.



Siren Adacıkları


Özetleyecek olursak Şehvetli Tanrıça Kirke Daha önce Odyseuss'un koynuna girdikten sonra onu sirenler hakkında uyarıp bir bir neler yapacağını anlatmıştı.Kirkenin talimatları ile hayatı ve mürettabatının hayatı kurtulmuştur ve asırlar boyu dilden dile anlatıla gelmiştir.

Bu bölge şimdi turizmde buram buram efsane kokan yerlerden dir foça'da görmek isterseniz tekne turu ile görebilme imkanınız var ayrıca adacıklardaki suyun berraklığı sizi foçaya aşık edebilir.

Karataş Efsanesi (Foça eski turizm müdürü Yılmaz Gencer):
150 yıl önce Küçükdeniz'de Panayot adında bir balıkçı ve eşi Elena yaşıyordu Panayot ailesinin çocukları yoktu; buna rağmen mutlu yaşıyorlardı.
Panayot her sabah erkenden balığa çıkar, akşam üzeri balıkları sattıktan sonra, balıkçı kahvesine takılır, bir duble erik rakı içerdi.Pazar günleri Elenayı alır, küçük kilise dua ederlerdi. Büyükdeniz'de de Hüseyin adında bir balıkçı ve eşi Hatice vardı. Hüseyin dinine bağlı bir insandı, Cuma günleri Kale içindeki mescide gider, namazını kılardı. O da her gün balığa çıkar, dönüşünde balıkçı kahvesine uğrardı. Kötü havalarda ağlarını tamir eder, diğer balıkçılarla birlikte atalarının efsane ve hikayelerini anlatırlardı. Hüseyin ve eşi de bir çocuk sahibi olmanın yuvalarını şenlendireceğini hayal ederlerdi. Panayot ve Hüseyin birbirlerini şahsen tanırlardı ama ailece birbirlerine gelip gidecek samimiyetleri yoktu.Bir gün Orak adası civarlarında balık avlarken birbirlerine "Rastgele dileklerinde bulundular. Ve o günkü kısmetlerini beklemeye başladılar. Akşam saatlerine doğru hava birden değişti ve patladı. Geri dönmek için ağlarını topladılar ve Foça'ya hareket ettiler. Ancak ne var ki Panayot'un sandalı dalgaların sıçrattığı sulardan arıza yaptı ve dalgalar onu sürüklemeye başladı. Hüseyin onu görünce çark etti ve yardımına koştu Panayot'un sandalını Hüseyin'inkine bağladılar ve kazasız-belasız Foça balıkçılar kahvesine kapağı attılar. Sıcak çaylar içilirken birbirlerine sigara ikramında bulundular. o günden sonra iki can dost oldular ve aile ziyaretlerine başladılar. Aradan altı-yedi ay geçtiğinde Panayot, Hüseyin'e eşinin bir çocuk beklediğini anlattı O gün akşam Hüseyin eşine durumu anlatınca, Hatice de hamile olduğunu söyledi. çocukların doğumu yaklaştıkça heyecan arttı. Nihayet bir gün ara ile ikisinin de birer çocuğu oldu. Panayot'un erkek çocuğu Talascha, Hüseyin'in kız çocuğu Deniz adını aldı Talaşa Rum dilinde "Deniz" anlamına geliyordu. Bu tesadüften etkilenen arkadaşlar Hüseyin'in çocuğunu Migalo Talasa-Büyük Deniz, Panayot'un çocuğunu Mikro Talasa - Küçük Deniz diye çağırmaya başladılar. Aradan yıllar geçti, çocuklar büyüdü, serpildi ve aralarında gizli bir aşk başladı. çocuklar, babaları denize çıktığı zamanlarda, şimdiki Köprübaşı denen yerde birlikte oturuyorlardı. Burada bir dere akıyor ve orada esmer bir kaya parçası, "karataş" duruyordu Nihayet bir gün ailelerine birbirlerini sevdiklerini, evlenmek istediklerini söylerler. Bu durum karşısında Panayot ve Hüseyin ne söyleyeceklerini şaşırmışlardı. çaresiz çocukları nişanladılar. Talasa geleceğini balıkçılıkta görmüyordu, İzmir'e çalışıp para kazanmaya gitti Deniz de onu beklemeye başladı. Aradan yıllar geçti, Talasa dönmedi. Deniz, her gün Karataş'ın üzerinde oturur, hayaller kurardı. Bir gün ümitsizlikten hasta olup yatağa düştü ve Büyükdeniz'in ruhu Foça'yı terketti. O günden sonra Talasa ve Deniz’in aşkları Foça'da uzun zaman söylendi, dilden dile anlatıldı. Panayot ve Hüseyin Karataş'ın olduğu yeri düzelttiler. Ortak dilekleri şuydu: "Kim ki Makro Petra-Karataş'ın üzerinden geçerek Foça'ya gelirse, yeri meçhul bu taşa ayak basarsa, Foça'ya olan tutkuları artsın ve Foça'ya kuvvetli bir bağla bağlansınlar. İşte o gün, bugün birçok kişi Foça'ya geldi, gitti ve gönülleri hep Foça'da kaldı. çoğu da Foça'ya yerleşti.





























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Foça Tekne Turları ve Fiyatları

Foça Tekne Turları Öncelikle ihtiyacınıza uygun turları seçmek çok önemli, Birçok firma farklı çözümleriyle sizinle birlikte ...